13 Haziran 2012 Çarşamba

Guantanamo' da Hayat Yok



11 eylül 2001 sözde terörist saldırısı sonrasında pek sevgili ABD teröre karşı savaş açtı ve yıllardır aramakta olduğu sözde terör örgütlerinin sözde üyelerini tutuklayarak Guantanamo’ya yerleştirdi.

Bu kamp 2002 yılından itibaren El kaide ve Taliban ile ilişkisi olduğundan şüphelenilen kişilerin tutulduğu ve işkencelere maruz kaldığı bir yer. Burada bulunan tutuklular ne bir savaş suçu ne de adi bir suç işlememelerine rağmen askeri hapishanede tutuklu bulunmaya devam ediyorlar. Ve üstelik ABD yasal sistemine başvuramadıkları gibi herhangi bir gözden geçirme de talep edemiyorlar.
Haliyle bu durum tüm dünyada sevgili insan hakları savunucularının hedefi halinde geldi. Avrupa Parlamentosu başta olmak üzere Birleşmiş Milletler vb. kuruluşlar Guantanamo askeri hapishanesinin kapatılmasını istediler. Obama da bu duruma kayıtsız kalmayarak seçimler öncesinde başkan seçilir seçilmez üssü kapatacağını ve terör zanlılarını ABD’de tutup yargılayacaklarını söylemişti. Fakat kongrenin yoğun baskısından dolayı bundan vazgeçmek zorunda kalmıştı.

Bütün ülkelerde aynı senaryo. Seçimler öncesinde iktidarda bulunan parti öyle boktan işler yapıyor ki, insanların artık iyice tepkilerini çekiyor ve sonra bir yiğit çıkıveriyor meydane başlıyor ben gelirsem bunu düzelteceğim demeye. Bu siyasetin bir gereği değil, siyasetin kirli gerçeği. Bu, sistemin danışıklı dövüş oyunu. İnsanları aldatmak için ortaya çıkarılan sistemin bir parçası. Haliyle Amerika’da da aynı durum yaşandı. Yani Bush o kadar kötü yönetti ki! Obama kurtarıcı olarak geldi! Klasik bir seçim oyunu. Yani Bülent Ecevit ve koalisyon o kadar kötü yönettiler ki! Kurtarıcı olarak Tayyip Erdoğan geldi!

Yaklaşık 10 yıldır faaliyette olan üssün hangi sözde terör saldırısını engellediğine şahit oldunuz? Usame Bin Ladin öldürüldü dimi? Sonra cesedini denize attılar? Hıı tamam sen kapat ben ararım. Ulan herifler dünyayla bildiğin taşşak geçiyorlar bak öyle böyle değil. Tabi bunu yediremeyen bazı cevval! adamlar eleştirilerine devam ediyorlar. Mesela, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Dairesi Başkanı Navi Pillay, üssün hala kapatılmamasından üzüntü duyduğunu belirten bir açıklama yaptı. Melek gibi oğlan bu. Sonra Uluslararası Af Örgütü’nden Tom Parker da bu üssün kimseyi güvende tutmadığını yalnızca siyasi amaçlara hizmet ettiğini belirten bir açıklama yaptı. Bu oğlan da fena değil hani. Bunun gibi birkaç örnek vatandaş çıkıp eleştiri yapmalı ki demokrasi yalanımız ortaya çıkarılmasın. Bir de bu durumun savunucuları olmalı, ne güzel kardeş kardeş demokrasicilik oynamalıyız. Heritage Vakfından Cully Stimson da “Bu insanları cezalandırmak için tutuklamıyorsunuz. Silahlı bir çatışma sırasında size karşı yeniden silahlanıp savaşmasını önlemek için yasal çerçevede gözaltında tutuyorsunuz. Bir yandan düşmanla savaşırken bir yandan da yeniden silahlanmasına izin veremezsiniz.”
Ay canım benim ne iyi yürekli bi adam. Yasal çerçevede 10 yıldır tutuyorum adamı! Yuh! Ve bu adamların gözaltında tutulma süreleri yok! Şaka gibi dimi? Değil yavrum, senin için çok şaşılacak bir durum olmamalı. Önünde hemen hemen aynı bir örnek var. Ergenekon.
Şimdi bu üsteki tutuklular suçsuz bulunsa dahi, Amerikan askeri mahkemesinin kararı neticesinde serbest bırakılmayacaklar. Nasıl yani? Evet, serbest bırakılmayacaklar, ta ki olaylar durulana kadar. Ulan olayların durulması için senin teröristliği bırakman gerekiyor önce. Yoksa bu olaylar nasıl durulur? Sen değil misin bu adamlara her türlü desteği sağlayıp sana karşı küçük çaplı saldırılar gerçekleştirmesine izin veren?  Sen değil misin 11 Eylül yalanıyla dünyaya canlı sinema izlettiren? Şimdi kalkıp bu olayların durulması gerektiğini mi söylüyorsun?

Bir de üssün yetkilileri, tutukluların avukatlarıyla yaptığı özel görüşme ve yazışmalarını izleyip okuyorlar. Nasıl ileri bir demokrasi değil mi? 11 Eylül sözde saldırılarıyla dünyanın dengelerinin değiştiğini görüyorsunuz her medya kuruluşunun haberinde veya yorumunda. Sahiden ne değişti? ABD dünya barışını savunan bir ülkeydi de bir anda ‘haklı’ olarak vatandaşlarını savunmaya mı geçti? Ulan bu ABD değil miydi Japonya’yı atom bombasıyla vuran? Bu ABD değil miydi, Kore, Vietnam, Körfez Savaşı ve daha bir çok savaşa sonradan veya ilkten müdahil olup kan döken? Bütün savaşların bir gerekçesi olmalıydı ve haliyle Afganistan’a girişinin sebebi  sözde 11 Eylül saldırılarıydı. Irak’ın işgalinin sebebi ise ‘nükleer silah ve Irak halkına özgürlük’ gerekçeleriydi. Pek sevgili barış yanlısı ABD kan dökmeye devam etti. Gerçekten bunlar dünyada zulüm görmek istemiyorlar. Mesela Filistin’de yaşanan vahşeti görmek istemiyorlar.

Şimdi zaten ABD’nin ve şu anda dünyada hüküm sürmekte olan sistemin yöneticileri için bu insanlık suçlarının pek bir önemi yok. Orta Çağ’dan farkı olmayan bu çağın sadece tanımları değiştirilmiş ve insanlara bu şekilde yedirilmekte. Bundan dolayı da biz ne kadar konuşursak konuşalım, insanlar yeter artık demedikçe bu durum böyle devam edecektir. Ama şöyle bir dönüp bakıyorum da insanlığa, insanlık o kadar duyarsızlaşmış bir durumdaki, yarın öbür gün yolda yürürken aniden yere düşüp bayılsanız yanınızdan öylece giderler. Bunun gibi birçok örneği haberlerde okurlar ve yahu ne kadar duyarsız bu millet diye bir de yorum yaparlar. Yazılarımda en baştan beri söylemek istediğim tek şey şu; önce kendinizi dosdoğru yapın. Yani biraz daha açayım, az biraz delikanlı olun ulan! Yapmadığınız şeyleri yapıyormuş gibi veya siz olsaydınız en doğrusunu yapardınız gibi davranmayın. Asırlar önce size söylendiği gibi, ya göründüğünüz gibi olun ya da olduğunuz gibi.

Ve geçenlerde okuduğum bir haber bu acımasızlığın nasıl umursamaz bir hâl aldığını kanıtlar cinstendi. Evet dostlar, ABD Yüksek Mahkemesi tutuklu bulunan yedi mahkumun savunmalarını dinlemeyi reddetti. http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=213676 Düşünebiliyor musunuz, sizi bir şeyle suçluyorlar ve savunma yapmanıza bile izin vermiyorlar. Sonra bunun adına demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları diyorlar. Sonra ben çıkıp yahu kardeşim değişen hiçbir şey yok, hâlâ eski çağ kararları hüküm sürüyor deyince vay efendim olur mu öyle şey, haklarımız var, adalet var, bilim var, lan oğlum yok lan, anlayamıyor musun? Yok! Var ama yok! Sözde var. Uygulamada kişiye ve duruma göre var veya yok. Siz hiç güçlü olanın kaybettiği bir dava gördünüz mü? Güçlü olanı dava bile edemezsiniz eğer çok bariz, devlet büyüklerini sıkıntıya sokacak bir yanlış yapmıyorsa. Yapıyorsa bile bir şekilde en hafif ceza ile kurtarırlar. Sen neyin hukukundan, neyin insanlığından bahsediyorsun?

Şimdi biraz da yapılan işkencelere değinmek istiyorum. İşkence fiziksel veya ruhsal olarak yapılan genelde devletlerin, bilgi almak, itiraf ettirmek veya toplumu kontrol altına almak için göz korkutmak amacıyla uygulanan ‘şiddetli’ bir yöntem. Bu yöntem, İnsan Hakları Bildirgesinde kesin olarak ‘insan hakları ihlali’ şeklinde yorumlanmıştır. Fakat buna rağmen her üç ülkeden ikisi bu uygulamaya devam etmektedir.
Yani dünyamızın bir barışa ihtiyacı var sevgili dostlar, yeni düzen, yeni din, töbe töbe yazarken bile iğreniyorum. İşte bu New Age vs. aydınlanmış heriflerin amacı bu. Yani dünya o kadar kötü bir durumdaki, bizi ancak tek devlet düzeni kurtarabilir. Yani yazımın ortalarında belirttiğim gibi, Bush o kadar kötü yönetiyordu ki, yerine Obama geldi. Ecevit ve koalisyon o kadar kötü yönettiler ki yerine Tayyip Erdoğan geldi. Nasıl basit ve ucuz bir sistem dimi? Ama bir görebilsen bunu, ah bir görebilsen dünyayı değiştireceksin ama zor, çok zor.

İşkence yapmayacağını Cenevre Sözleşmelerinde taahhüt eden ABD, yıllar önce Irak’ta esir alınan Amerikan askerine yapılan muamelenin sözleşmeye aykırı olduğunu söylerken aynı ABD Afganistan’da, Irak’ta, Guantanamo’da yaptığı muamele için ‘onlar yasadışı savaşçılar’ açıklamasıyla ikiyüzlü, zalim siyasetini bir kez daha göstermiştir. Ve tabi sevgili Avrupa’nın sevgili cevval bürokratlarının ‘yalan’ tepkileri de işte bu şekilde ortaya çıkmıştır:
Dördüncü Cenevre Sözleşmesine göre, "Şayet ihtilâfa dahil bir Taraf kendi toprağında işbu Sözleşme ile himaye gören bir şahsın ferdî olarak devlet emniyetine zarar verecek faaliyette bulunduğundan haklı olarak şüphe etmek için ciddî sebeplere sahip olursa veya bu faaliyette bulunduğu sabit olursa bu şahıs, tatbik edildiği takdirde devletin emniyetine zarar getireceğinden işbu Sözleşme'nin bahşettiği hak ve imtiyazlar üzerinde hiçbir iddiada bulunamaz...Mamafih, bu hallerin her birinde, yukarki bentlerde zikredilen şahıslara insanî muamele yapılacak[tır]." (4. CS madde 5)
4. CS ile korunmayan başka iki grup daha vardır:
  1. Sözleşmeye bağlı olmayan bir Devletin vatandaşları Sözleşme tarafından korunmazlar.
  2. Savaşan bir devletin topraklarında bulunan, tarafsız bir devletin vatandaşları ile savaş-ortağı bir devletin vatandaşları, eline düştükleri devlet nezdinde kendi devletlerinin normal bir siyasî temsilciliği bulunduğu müddetçe, himaye görecek şahıslar olarak telakki edilmezler (madde 4). Neredeyse hemen her devletin diğer devletler nezdinde diplomatik bir tanınmışlığı bulunduğundan, çoğu tarafsız devletin vatandaşları, bir savaş bölgesinde iseler 4. Cenevre Sözleşmesi'nden hiçbir koruma bekleme hakkına sahip değillerdir.
ABD'nin Teröre Karşı Savaş 'ı gibi bir çatışmada birçok yasadışı savaşçı, ya uyruklarından dolayı bu onlara esirgendiğinden (aşağı bölümlere bakınız), ya çok tehlikeli bulunmaları nedeniyle Madde 5 uygulamaya sokulabildiğinden ya da yasal savaşçı teriminin sözlük anlamına uymadıklarından (bir Taraf'ın silahlı kuvvetlerine mensup değillerdir, üniformaları yoktur, "uzak mesafeden ayırt edilebilecek sabit bir işaret" taşımazlar), Cenevre Sözleşmelerince bahşedilen korumadan yoksun bırakılmıştır.

Yani özetle ne imiş bizim işkenceye maruz kalan insanlarımız? Yasa dışı savaşçılar! Yani ben bu adamları bin yıl daha işkence altında tutabilirim. Çünkü ben sapık ve şeytanlaşmış insanlar tarafından yönetilen bir sistemim. Haliyle bu yaptıklarım sizi korkutmamalı. Hala korkuyorsanız, merak etmeyin yakın gelecekte sizlere yeni bir şey bulduk, kapital düzenden daha geniş, daha iyi bir şey. Tek din, tek devlet! Bunu da geçenlerde pek saygıdeğer, pek kıymetli başbakanımız dile getirmişti dimi? Tesadüftür canım, ne işi olur bizim başbakanımızın zulümle, işkenceyle namazında niyazında adam hiç Müslüman kanı dökülsün ister mi? Hiç zulme uğrayan Müslüman halklara işkence edilmesine göz yumar mı?

Guantanamo’da uygulanan işkence ile ilgili gardiyan Nelly mahkumlara fiziksel ve psikolojik işkence yaptıklarını itiraf etmiştir. Al burdan bak neler anlatmış Brandon Nelly. http://fotogaleri.haberler.com/gardiyan-guantanamo-da-iskenceleri-anlatti/
Okurken bile kanı donuyor insanın, yapılır mı ulan bu diyorsunuz dimi? Ve yarın çok değil sadece yarın aynı işkencelere maruz kalabileceğinizi bir düşünün. Evet, gerçekten bunu bir kez olsun yapın. Ama tam anlamıyla! Ve yarın bu dünya öyle yaşanacak bir dünya haline gelir ki; şaşar kalırsınız. Ama bunun için önce ‘insan’ olmanız gerek. Önce işinizi, kariyerinizi, varlıklarınızı, ailelerinizi kaybetmeyi göz almanız gerek. Gerekirse ölmeyi göze almanız gerek ki o zaman bu güç sizleri yani bizleri başarıya ulaştırsın. Gizli bir örgüt veya silahlı bir örgüt değilsiniz. Sadece insan olun yeter. Sadece onurunuzla mücadele edin yeter. Ve bunu yaparken, sosyalist, kapitalist, komünist, hümanist vb. bütün sonu ist’le biten tanımlardan kurtulun. İşte size reçete, işte size çıkış yolu. Çok havada kalıyor gibi dimi? Somut değil dimi? Somut aslında, hem de size sunulan o bütün …ist’lerden daha somut. Ve bunu ancak gerçek bir ‘insan’ olduğunuzda anlayabilirsiniz.

İşkencenin tarihi çok eskilere dayanıyor. Antik Yunan’dan Orta Çağ’a ve günümüze uzanan bir yöntem. Yani en başından beri söylemeye çalıştığım gibi, hiçbir şey değişmedi. Sadece tanımları ve insanları aldatma yöntemleri değişti. Eski Yunan’da işkence yalnız köle ve yabancılara uygulanırdı. Bakın bugün de farklı değil. Roma’da ise sınırlar biraz daha genişletilmiş bir şekilde köle, yabancılar, sanıklar, şahitler ve hatta şüphelilere de uygulanırdı. Bakın günümüze sizce farklı mı? Fiziksel bir şiddet uygulanmasa bile (ki uygulandığı anlar var) psikolojik işkenceyi uygulamıyorlar mı? Guantanamo'da ezan okunurken söylenen şarkılar, namaz kılanların üzerine tutulan sular, Kuran yırtıp parçalamalar, yere atılan okun Mekke’ye kaç km. olduğunu yazan yazılar ve daha niceleri, işkence değil mi? Şimdi bunu yapan bugünün ileri demokratik, gelişmiş süper gücü Amerika değil mi? Evet, e öyleyse be adam, ne farkı var Antik Yunan’dan eski Roma’dan? Peki ya Orta Çağ Avrupası’nda durum nasıldı? Kilisenin önderliğinde kurulan Engizisyon Mahkemeleri ne tür işkenceler yapıyorlardı? İşin ilginç bir yanı da, dönemin filozoflarından Aritotales ve Bacon da bu işkenceyi güvenilir bir yöntem olarak benimsemişlerdir!

Yani demem o ki sevgili okurlarım, siz iyisi mi bunların hukuk anlayışına, süslü sözlerine falan aldanmayın. Hâlâ, ama onlar bilimde ve teknolojide ne kadar ileriler görmüyor musun? Dünyamız için nasıl da çalışıyorlar!? Sen tam bir taş kafasın diye bana veryansın ediyorsun. Dön etrafına, bak bakalım senin bugün ileri dediğin ülkelerin nasıl cani olduklarını gör! Bak, senin dünyan için çalışanların o güzel dünyayı nasıl elleriyle yok ettiklerini gör! Bak, sana demokrasi, kardeşlik, özgürlük, barış naraları atıp nasıl işkenceler yaptıklarına, masum insanları nasıl yok ettiklerine şahit ol! Ve akıllan artık. Sana sunulan bu süslü sözlerin hepsi yalan! Ve artık doğru yolu kendin bul. Bugün uzayda hayat arayanlar, bir kez Guantanamo'ya gitsinler ve gerçekten dünyada hayat var mı, ispatlasınlar.

Her birinizi sevgiyle selamlıyorum canlarım. 


Hiç yorum yok: