11 eylül 2001 sözde terörist saldırısı sonrasında pek
sevgili ABD teröre karşı savaş açtı ve yıllardır aramakta olduğu sözde terör
örgütlerinin sözde üyelerini tutuklayarak Guantanamo’ya yerleştirdi.
Bu kamp 2002 yılından itibaren El kaide ve Taliban ile
ilişkisi olduğundan şüphelenilen kişilerin tutulduğu ve işkencelere maruz
kaldığı bir yer. Burada bulunan tutuklular ne bir savaş suçu ne de adi bir suç
işlememelerine rağmen askeri hapishanede tutuklu bulunmaya devam ediyorlar. Ve
üstelik ABD yasal sistemine başvuramadıkları gibi herhangi bir gözden geçirme
de talep edemiyorlar.
Haliyle bu durum tüm dünyada sevgili insan hakları
savunucularının hedefi halinde geldi. Avrupa Parlamentosu başta olmak üzere
Birleşmiş Milletler vb. kuruluşlar Guantanamo askeri hapishanesinin
kapatılmasını istediler. Obama da bu duruma kayıtsız kalmayarak seçimler
öncesinde başkan seçilir seçilmez üssü kapatacağını ve terör zanlılarını ABD’de
tutup yargılayacaklarını söylemişti. Fakat kongrenin yoğun baskısından dolayı
bundan vazgeçmek zorunda kalmıştı.
Bütün ülkelerde aynı senaryo. Seçimler öncesinde iktidarda
bulunan parti öyle boktan işler yapıyor ki, insanların artık iyice tepkilerini
çekiyor ve sonra bir yiğit çıkıveriyor meydane başlıyor ben gelirsem bunu
düzelteceğim demeye. Bu siyasetin bir gereği değil, siyasetin kirli gerçeği.
Bu, sistemin danışıklı dövüş oyunu. İnsanları aldatmak için ortaya çıkarılan
sistemin bir parçası. Haliyle Amerika’da da aynı durum yaşandı. Yani Bush o
kadar kötü yönetti ki! Obama kurtarıcı olarak geldi! Klasik bir seçim oyunu.
Yani Bülent Ecevit ve koalisyon o kadar kötü yönettiler ki! Kurtarıcı olarak
Tayyip Erdoğan geldi!
Yaklaşık 10 yıldır faaliyette olan üssün hangi sözde terör
saldırısını engellediğine şahit oldunuz? Usame Bin Ladin öldürüldü dimi? Sonra
cesedini denize attılar? Hıı tamam sen kapat ben ararım. Ulan herifler
dünyayla bildiğin taşşak geçiyorlar bak öyle böyle değil. Tabi bunu yediremeyen
bazı cevval! adamlar eleştirilerine devam ediyorlar. Mesela, Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Dairesi Başkanı Navi Pillay, üssün hala
kapatılmamasından üzüntü duyduğunu belirten bir açıklama yaptı. Melek gibi
oğlan bu. Sonra Uluslararası Af Örgütü’nden Tom Parker da bu üssün kimseyi güvende
tutmadığını yalnızca siyasi amaçlara hizmet ettiğini belirten bir açıklama
yaptı. Bu oğlan da fena değil hani. Bunun gibi birkaç örnek vatandaş çıkıp
eleştiri yapmalı ki demokrasi yalanımız ortaya çıkarılmasın. Bir de bu durumun
savunucuları olmalı, ne güzel kardeş kardeş demokrasicilik oynamalıyız. Heritage
Vakfından Cully Stimson da “Bu insanları cezalandırmak için tutuklamıyorsunuz.
Silahlı bir çatışma sırasında size karşı yeniden silahlanıp savaşmasını önlemek
için yasal çerçevede gözaltında tutuyorsunuz. Bir yandan düşmanla savaşırken
bir yandan da yeniden silahlanmasına izin veremezsiniz.”
Ay canım benim ne iyi yürekli bi adam. Yasal çerçevede 10
yıldır tutuyorum adamı! Yuh! Ve bu adamların gözaltında tutulma süreleri yok!
Şaka gibi dimi? Değil yavrum, senin için çok şaşılacak bir durum olmamalı.
Önünde hemen hemen aynı bir örnek var. Ergenekon.
Şimdi bu üsteki tutuklular suçsuz bulunsa dahi, Amerikan
askeri mahkemesinin kararı neticesinde serbest bırakılmayacaklar. Nasıl yani?
Evet, serbest bırakılmayacaklar, ta ki olaylar durulana kadar. Ulan olayların
durulması için senin teröristliği bırakman gerekiyor önce. Yoksa bu olaylar nasıl
durulur? Sen değil misin bu adamlara her türlü desteği sağlayıp sana karşı
küçük çaplı saldırılar gerçekleştirmesine izin veren? Sen değil misin 11 Eylül yalanıyla dünyaya
canlı sinema izlettiren? Şimdi kalkıp bu olayların durulması gerektiğini mi
söylüyorsun?
Bir de üssün yetkilileri, tutukluların avukatlarıyla yaptığı
özel görüşme ve yazışmalarını izleyip okuyorlar. Nasıl ileri bir demokrasi
değil mi? 11 Eylül sözde saldırılarıyla dünyanın dengelerinin değiştiğini
görüyorsunuz her medya kuruluşunun haberinde veya yorumunda. Sahiden ne
değişti? ABD dünya barışını savunan bir ülkeydi de bir anda ‘haklı’ olarak
vatandaşlarını savunmaya mı geçti? Ulan bu ABD değil miydi Japonya’yı atom
bombasıyla vuran? Bu ABD değil miydi, Kore, Vietnam, Körfez Savaşı ve daha bir
çok savaşa sonradan veya ilkten müdahil olup kan döken? Bütün savaşların bir
gerekçesi olmalıydı ve haliyle Afganistan’a girişinin sebebi sözde 11 Eylül saldırılarıydı. Irak’ın işgalinin
sebebi ise ‘nükleer silah ve Irak halkına özgürlük’ gerekçeleriydi. Pek sevgili
barış yanlısı ABD kan dökmeye devam etti. Gerçekten bunlar dünyada zulüm görmek
istemiyorlar. Mesela Filistin’de yaşanan vahşeti görmek istemiyorlar.
Şimdi zaten ABD’nin ve şu anda dünyada hüküm sürmekte olan
sistemin yöneticileri için bu insanlık suçlarının pek bir önemi yok. Orta
Çağ’dan farkı olmayan bu çağın sadece tanımları değiştirilmiş ve insanlara bu
şekilde yedirilmekte. Bundan dolayı da biz ne kadar konuşursak konuşalım,
insanlar yeter artık demedikçe bu durum böyle devam edecektir. Ama şöyle bir
dönüp bakıyorum da insanlığa, insanlık o kadar duyarsızlaşmış bir durumdaki,
yarın öbür gün yolda yürürken aniden yere düşüp bayılsanız yanınızdan öylece
giderler. Bunun gibi birçok örneği haberlerde okurlar ve yahu ne kadar duyarsız
bu millet diye bir de yorum yaparlar. Yazılarımda en baştan beri söylemek
istediğim tek şey şu; önce kendinizi dosdoğru yapın. Yani biraz daha açayım, az
biraz delikanlı olun ulan! Yapmadığınız şeyleri yapıyormuş gibi veya siz
olsaydınız en doğrusunu yapardınız gibi davranmayın. Asırlar önce size
söylendiği gibi, ya göründüğünüz gibi olun ya da olduğunuz gibi.
Ve geçenlerde okuduğum bir haber bu acımasızlığın nasıl
umursamaz bir hâl aldığını kanıtlar cinstendi. Evet dostlar, ABD Yüksek
Mahkemesi tutuklu bulunan yedi mahkumun savunmalarını dinlemeyi reddetti.
http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=213676
Düşünebiliyor musunuz, sizi bir şeyle suçluyorlar ve savunma yapmanıza bile
izin vermiyorlar. Sonra bunun adına demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları
diyorlar. Sonra ben çıkıp yahu kardeşim değişen hiçbir şey yok, hâlâ eski çağ
kararları hüküm sürüyor deyince vay efendim olur mu öyle şey, haklarımız var,
adalet var, bilim var, lan oğlum yok lan, anlayamıyor musun? Yok! Var ama yok! Sözde
var. Uygulamada kişiye ve duruma göre var veya yok. Siz hiç güçlü olanın
kaybettiği bir dava gördünüz mü? Güçlü olanı dava bile edemezsiniz eğer çok
bariz, devlet büyüklerini sıkıntıya sokacak bir yanlış yapmıyorsa. Yapıyorsa bile
bir şekilde en hafif ceza ile kurtarırlar. Sen neyin hukukundan, neyin
insanlığından bahsediyorsun?
Şimdi biraz da yapılan işkencelere değinmek istiyorum. İşkence
fiziksel veya ruhsal olarak yapılan genelde devletlerin, bilgi almak, itiraf
ettirmek veya toplumu kontrol altına almak için göz korkutmak amacıyla
uygulanan ‘şiddetli’ bir yöntem. Bu yöntem, İnsan Hakları Bildirgesinde kesin
olarak ‘insan hakları ihlali’ şeklinde yorumlanmıştır. Fakat buna rağmen her üç
ülkeden ikisi bu uygulamaya devam etmektedir.
Yani dünyamızın bir barışa ihtiyacı var sevgili dostlar,
yeni düzen, yeni din, töbe töbe yazarken bile iğreniyorum. İşte bu New Age vs.
aydınlanmış heriflerin amacı bu. Yani dünya o kadar kötü bir durumdaki, bizi
ancak tek devlet düzeni kurtarabilir. Yani yazımın ortalarında belirttiğim
gibi, Bush o kadar kötü yönetiyordu ki, yerine Obama geldi. Ecevit ve koalisyon
o kadar kötü yönettiler ki yerine Tayyip Erdoğan geldi. Nasıl basit ve ucuz bir
sistem dimi? Ama bir görebilsen bunu, ah bir görebilsen dünyayı değiştireceksin
ama zor, çok zor.
İşkence yapmayacağını Cenevre Sözleşmelerinde taahhüt eden
ABD, yıllar önce Irak’ta esir alınan Amerikan askerine yapılan muamelenin sözleşmeye
aykırı olduğunu söylerken aynı ABD Afganistan’da, Irak’ta, Guantanamo’da
yaptığı muamele için ‘onlar yasadışı savaşçılar’ açıklamasıyla ikiyüzlü, zalim
siyasetini bir kez daha göstermiştir. Ve tabi sevgili Avrupa’nın sevgili cevval
bürokratlarının ‘yalan’ tepkileri de işte bu şekilde ortaya çıkmıştır:
Dördüncü Cenevre Sözleşmesine göre, "Şayet ihtilâfa
dahil bir Taraf kendi toprağında işbu Sözleşme ile himaye gören bir şahsın
ferdî olarak devlet emniyetine zarar verecek faaliyette bulunduğundan haklı
olarak şüphe etmek için ciddî sebeplere sahip olursa veya bu faaliyette
bulunduğu sabit olursa bu şahıs, tatbik edildiği takdirde devletin emniyetine
zarar getireceğinden işbu Sözleşme'nin bahşettiği hak ve imtiyazlar üzerinde
hiçbir iddiada bulunamaz...Mamafih, bu hallerin her birinde, yukarki bentlerde
zikredilen şahıslara insanî muamele yapılacak[tır]." (4. CS madde
5)
4. CS ile korunmayan
başka iki grup daha vardır:
- Sözleşmeye bağlı olmayan bir Devletin
vatandaşları Sözleşme tarafından korunmazlar.
- Savaşan bir devletin topraklarında
bulunan, tarafsız bir devletin vatandaşları ile savaş-ortağı bir devletin
vatandaşları, eline düştükleri devlet nezdinde kendi devletlerinin normal
bir siyasî temsilciliği bulunduğu müddetçe, himaye görecek şahıslar olarak
telakki edilmezler (madde 4). Neredeyse hemen her devletin diğer devletler
nezdinde diplomatik bir tanınmışlığı bulunduğundan, çoğu tarafsız devletin
vatandaşları, bir savaş bölgesinde iseler 4. Cenevre Sözleşmesi'nden
hiçbir koruma bekleme hakkına sahip değillerdir.
ABD'nin Teröre Karşı Savaş 'ı gibi bir
çatışmada birçok yasadışı savaşçı,
ya uyruklarından dolayı bu onlara esirgendiğinden (aşağı bölümlere bakınız), ya
çok tehlikeli bulunmaları nedeniyle Madde 5 uygulamaya sokulabildiğinden ya da yasal savaşçı teriminin sözlük
anlamına uymadıklarından (bir Taraf'ın silahlı kuvvetlerine mensup değillerdir,
üniformaları yoktur, "uzak mesafeden ayırt edilebilecek sabit bir
işaret" taşımazlar), Cenevre Sözleşmelerince bahşedilen korumadan yoksun
bırakılmıştır.
Yani özetle ne imiş bizim işkenceye maruz kalan
insanlarımız? Yasa dışı savaşçılar! Yani ben bu adamları bin yıl daha işkence
altında tutabilirim. Çünkü ben sapık ve şeytanlaşmış insanlar tarafından
yönetilen bir sistemim. Haliyle bu yaptıklarım sizi korkutmamalı. Hala korkuyorsanız,
merak etmeyin yakın gelecekte sizlere yeni bir şey bulduk, kapital düzenden
daha geniş, daha iyi bir şey. Tek din, tek devlet! Bunu da geçenlerde pek
saygıdeğer, pek kıymetli başbakanımız dile getirmişti dimi? Tesadüftür canım,
ne işi olur bizim başbakanımızın zulümle, işkenceyle namazında niyazında adam
hiç Müslüman kanı dökülsün ister mi? Hiç zulme uğrayan Müslüman halklara işkence
edilmesine göz yumar mı?
Okurken bile kanı donuyor insanın, yapılır mı ulan bu
diyorsunuz dimi? Ve yarın çok değil sadece yarın aynı işkencelere maruz
kalabileceğinizi bir düşünün. Evet, gerçekten bunu bir kez olsun yapın. Ama tam
anlamıyla! Ve yarın bu dünya öyle yaşanacak bir dünya haline gelir ki; şaşar
kalırsınız. Ama bunun için önce ‘insan’ olmanız gerek. Önce işinizi,
kariyerinizi, varlıklarınızı, ailelerinizi kaybetmeyi göz almanız gerek. Gerekirse
ölmeyi göze almanız gerek ki o zaman bu güç sizleri yani bizleri başarıya
ulaştırsın. Gizli bir örgüt veya silahlı bir örgüt değilsiniz. Sadece insan
olun yeter. Sadece onurunuzla mücadele edin yeter. Ve bunu yaparken, sosyalist,
kapitalist, komünist, hümanist vb. bütün sonu ist’le biten tanımlardan
kurtulun. İşte size reçete, işte size çıkış yolu. Çok havada kalıyor gibi dimi?
Somut değil dimi? Somut aslında, hem de size sunulan o bütün …ist’lerden daha
somut. Ve bunu ancak gerçek bir ‘insan’ olduğunuzda anlayabilirsiniz.
İşkencenin tarihi çok eskilere dayanıyor. Antik Yunan’dan
Orta Çağ’a ve günümüze uzanan bir yöntem. Yani en başından beri söylemeye
çalıştığım gibi, hiçbir şey değişmedi. Sadece tanımları ve insanları aldatma
yöntemleri değişti. Eski Yunan’da işkence yalnız köle ve yabancılara
uygulanırdı. Bakın bugün de farklı değil. Roma’da ise sınırlar biraz daha
genişletilmiş bir şekilde köle, yabancılar, sanıklar, şahitler ve hatta
şüphelilere de uygulanırdı. Bakın günümüze sizce farklı mı? Fiziksel bir şiddet
uygulanmasa bile (ki uygulandığı anlar var) psikolojik işkenceyi uygulamıyorlar
mı? Guantanamo'da ezan okunurken söylenen şarkılar, namaz kılanların üzerine
tutulan sular, Kuran yırtıp parçalamalar, yere atılan okun Mekke’ye kaç km.
olduğunu yazan yazılar ve daha niceleri, işkence değil mi? Şimdi bunu yapan
bugünün ileri demokratik, gelişmiş süper gücü Amerika değil mi? Evet, e öyleyse
be adam, ne farkı var Antik Yunan’dan eski Roma’dan? Peki ya Orta Çağ Avrupası’nda
durum nasıldı? Kilisenin önderliğinde kurulan Engizisyon Mahkemeleri ne tür
işkenceler yapıyorlardı? İşin ilginç bir yanı da, dönemin filozoflarından
Aritotales ve Bacon da bu işkenceyi güvenilir bir yöntem olarak
benimsemişlerdir!
Yani demem o ki sevgili okurlarım, siz iyisi mi bunların
hukuk anlayışına, süslü sözlerine falan aldanmayın. Hâlâ, ama onlar bilimde ve
teknolojide ne kadar ileriler görmüyor musun? Dünyamız için nasıl da
çalışıyorlar!? Sen tam bir taş kafasın diye bana veryansın ediyorsun. Dön etrafına,
bak bakalım senin bugün ileri dediğin ülkelerin nasıl cani olduklarını gör! Bak,
senin dünyan için çalışanların o güzel dünyayı nasıl elleriyle yok ettiklerini
gör! Bak, sana demokrasi, kardeşlik, özgürlük, barış naraları atıp nasıl
işkenceler yaptıklarına, masum insanları nasıl yok ettiklerine şahit ol! Ve akıllan
artık. Sana sunulan bu süslü sözlerin hepsi yalan! Ve artık doğru yolu kendin
bul. Bugün uzayda hayat arayanlar, bir kez Guantanamo'ya gitsinler ve gerçekten dünyada hayat var mı, ispatlasınlar.
Her birinizi sevgiyle selamlıyorum canlarım.