10 Şubat 2013 Pazar

Vazgeçenler Değil, Sabredenler Kazanır

İlk kez bu gece hissettim yeniden yazma hissini, öyleyse Amerikanların da dediği gibi 'here we go' 

Adil olmasını bekleyemezdim. Yıllarca yürüdüğüm yolların karşılığında bana hak ettiğimi vermesini bekleyemezdim. Çünkü ikimiz de farklıydık. Hem de çok farklı. Ben yemek yerdim mesela, O yemezdi. Ben uyurdum. O uyumazdı. Ve ben insana ait yapılması doğal karşılanacak olan ne varsa yapmama rağmen O bunların hiç birini yapmazdı. Fakat ikimizin de yaptığı tek bir şey vardı. Plan...

Sekiz yaşında okul harçlığımı çıkarmak için ayakkabı boyacılığı yapmaya başladım. Geçim sıkıntısı yaşamadığım halde ve üstelik ailemin tek oğlu olmama rağmen, kendi paramı kendim kazanmaya kararlıydım. Boş vakitleri sevmiyordum. Diğer çocuklar gibi oyunlar oynamak nedense bana mantıklı gelmiyordu. Büyüklerle sohbet etmek onların sözlerinden ders çıkarmak bana daha faydalı geliyordu. Hayat bilgisi dersinde bulamadıklarımı sokaklarda buluyordum. Gün geliyor kazancımla sokak kedilerini besliyor, gün geliyor yoksul arkadaşlarıma simit ısmarlıyordum. Günlük planlarım beni sadece mutlu etmek için vardı. Günün başlangıcında planladığımı günün sonunda elde ettiğimde hazzın doruklarına ulaşıyordum. Ne var ki yaşantımın yönetimini kendi elime almam gerektiğini anlayınca sağlam bir adım atmaya karar verdim. Ve liseyi bitirdikten sonra iş hayatına atılmaya karar verdim. Üniversite okumak zaman kaybından başka bir şey değildi. Okuyanların tecrübelerinden edindiklerim hep bu yönde bir şikayetlenmeydi. 
Ailemin türlü direnişine rağmen üniversite sınavına girmedim. Ve artık tüm ayakkabı fabrikalarını dolaşıp iş isteme vakti gelmişti. Kapı kapı dolaştığım fabrikalarda geçici olarak görev aldım. En ağır işlerde çok az bir maaşla çalışıyordum. Ama planım hazırdı. Üretimden dağıtıma, reklamdan satışa bütün işleyişi öğrenip kendi fabrikamın sahibi olacaktım. 

Annem ve babam o akşam öldü. Evet bir trafik kazasında iş dönüşü hayatlarını kaybettiler. Annemin not defterinde akşam yapacağı yemeğin tarifi çıktı. Babam da kim bilir neyin planını yapmıştı. Fakat plan tutmadı. O gün, benim üretimde çalışmaya başladığım gün, planlarım doğrultusunda ilerlemeye başladığım gün öldüler. 

Devletten aldığım maaşla birlikte kendimi geçindirecek kadar kazanıyordum. İşleri iyice öğrenmiştim. Üretimi A'dan Z'ye biliyordum artık. Fakat 3 yıl geçmesine rağmen ne bir terfi ne de bir yükselme işareti yoktu ortada. Yöneticimle konuşmaya karar verdim. Askerliğimi yapmadığım için yükselme şansımın olmadığını söyledi. 

Askere gittim. Vatana hizmeti bir borç bildim. Hayalimde fabrikam ve atacağım adımlardan başka şey yoktu. Her gün planlarımı kontrol ediyor gibiydim. Askerlik görevi bittikten sonra fabrikaya iş görüşmesi için tekrar gittim. Fakat yöneticilerin çoğu değişmişti. Planlarımda buna yer yoktu. Beni askerden sonra işe tekrar alan ve artık yükselişimin önünü açan yöneticim vardı hayallerimde. Fakat olmadı. 

Karamsarlığa kapılmadan yürümeye devam ettim. Her gün en az iki fabrikaya gidip iş istiyordum. Yaklaşık bir ay kadar yaşadığım ıstırabı anlatmaya kalksam sayfalara sığmaz. Aniden patlayan tuvalet boruları, elektrik arızaları ve bunlar için ödediğim paralar masamdan ekmeğimi alacak kadar çoğalmıştı. En çok bunaldığım, boğazımda bir yumruk hissettiğim o gün, işe kabul edildim. Yine üretim bölümünde çalışacak ve performansıma göre yükselecektim. 

Ben plan yaptıkça O bozmaya devam etti. Ben ayağa kalktıkça O düşürmeye devam etti. Ben bir gün O'nu merak ettim. Kimdir dedim bu, bu nasıl bir güç? Benimle alıp veremediği ne? 
Sorularıma cevap alamadım. Çünkü ben sorardım, O cevap vermezdi. Benim sonuç çıkarmamı isterdi. Çıkardığım sonuç yanlış olursa benim yanlışım olacaktı. Haliyle küstüm hayata. Vazgeçtim planlarımdan. Çünkü eninde sonunda O'nun planları işleyecekti. Öyleyse boşa kürek çekmenin anlamı yoktu. 

Ve o gün hayatı bıraktığım yerde, fabrikadan ayrılıp evimin yolunu tuttuğum o yerde, ayakkabı boyayan çocuğu gördüm. Planların tutmayacak çocuk, sadece günü kurtaracaksın dedim içimden. Sanki beni duymuş gibi gülümsedi. Ve yıllar sonra O çocuğun hayat hikayesini ve başarı öyküsünü dinlerken benim yaşadıklarımın aynısını yaşadığını gördüm. Şimdi dünyaca ünlü bir ayakkabı firmasının sahibi, başarılı bir iş adamıydı. O'nun planı tutmuştu. O'nun sırrı, sabırla yoluna devam etmekti. Gazeteye manşet olan sözüyle bana yıllar sonra bir tokat daha atmıştı. 
''Vazgeçenler değil, sabredenler kazanır.''