18 Eylül 2015 Cuma

SANIRIM ÖZGÜRÜM


Caner Bakkal

Mahallemizin yeni bakkalı. Otuzlu yaşlarında tam bir girişimci. Uzun boylu, hafif göbekli, dar omuzlu, biraz kambur, gevşek ağızlı bir herif. Kısa zamanda kendini sevdirmeyi başardı. Veresiye defterini ilk günden itibaren kullanmaya başlayarak tabi. 

Çocukken statlarda su satarak başlamış ticaret hayatı. Hani o 'buz gibi soğuk sudan içen' diyen tipler vardı ya, işte onlardan. Onu çocukluğundan beri tanıyanlar, sümüklü, uyuz bir tipti derler. Annem için örnek bir başarı hikayesi. Yılmadan, usanmadan çalışmış, okumamış ve ticaret yapmış. İki daire ve bir arabadan sonra bakkalı da satın alarak girişimlerine devam etmiş. Annem bize bunları anlatırken, işte adam olacak çocuk bokundan belli olur derdi. Biz de kardeşimle her sene tüm derslerimiz pekiyi ve takdir alarak eve dönerdik. Ha pardon, benim matematiğim genelde iyi olurdu. Ve bunu gören annem takdirimi beğenmez ve takdir etmez, matematik neden pekiyi değil derdi. Hiç sevindiremedik onu. 

Caner bakkal, günden güne artan sempatisiyle tüm mahalleyi ve civar mahallelerdeki müşterileri de kendine bağlamıştı. Müşterisine göre muamelede üstüne yoktu. Mesela bizi çok severdi, çünkü babam veresiye nedir bilmezdi. Ayrıca mahallenin eli yüzü düzgün çocuklarıydık, bize laf etmek biraz yürek isterdi. 

Bir gün top oynarken top yanlışlıkla bakkalın içine girdi. Topu almaya giden arkadaşıma öyle bir bağırdı ki tüm mahalle Caner'in sesiyle inledi. 

- Oğlum çimenlikte oynasananız ya lan şu topu! 

Oynasananızı duyunca güldüm tabi. Çok fırlamaydım, çocukların hatalarıyla alay eder, hatası olmayanı hataya zorlar, baktım olmuyor döverdim. 

- Burası bizim mahallemiz, sen git çimenlikte açsana bakkalını! Ver lan şu topu Rasim, kaleye geç Eyüp. Batistuta alıyor topu Batistuta vurduuuo kaleci Zubizaretta'dan döndüöö! 

Batistuta bendim. Her gün farklı bir isim olan Eyüp ise bugün Zubizaretta'ydı. Zavallı, saydığım isimlerin kim olduğundan habersiz ne desem yapardı. Caner bana bir şey söylemeden önce balkonlara göz gezdirdi, komşulardan bazıları olayı dikkatle izliyordu. Bunu görünce pis bir gülümseme takındı yüzüne, hani ben senin ebeni bir güzel yoklardım ama hadi komşulara dua et der gibiydi. Aslında komşular da benden nefret ederdi. Ukalaydım, herkese cevap yetiştirirdim, kimseyi dinlemezdim. Komşulardan ziyade babama güvenirdim. Adamın ağzına bir yumruk atar iki seksen yere sererdi, aslan babam. 

Zaman hızla ilerliyor, büyük marketler artık mahallemizin yakınlarına kadar geliyordu. İlk bakışta daha hesaplı gibi görünen büyük marketler yavaş yavaş tüm mahallenin ilgi odağı haline gelmişti. Bu durumda Caner tüm gün mahalleden geçenleri izler, ellerindeki poşetlere bakardı. Borcu olanın marketten alışveriş yaptığını görünce hemen kapıya çıkar;

- Ooo komşu nasılsın, hayırdır naptın böyle ya marketi mi satın aldın? 
- Haha yok yahu bir iki şey aldım işte, promosyon varmış da. 
- Ha iyi iyi, promosyon yapıcam bende yakında, tüm veresiye defterini kapatıcam.
- A Valla çok iyi olur haha. Şaka bir yana kısmetse ay başında kapatıcam borcumu.
- Yok abi sen yanlış anladın beni, ne demek yahu ne zaman istersen.
- Sağol sağol haydi selametle.

Bu diyaloglar günden güne artmaya başlayınca mahallenin en sevimsizi olmaya başladı Caner. Bakkalda o yokken yerine bakan yeğenini tokatladığı olurdu bazen. Ama yine de dışarıya karşı saygılı ve sempatik olmaya çalışırdı. 

Elime geçen parayı hemen harcama konusunda üzerime tanımam. Para beni rahatsız ederdi. Portakallı kornetin geldiğini görünce hemen aldım. Kornetimi eşsiz bir zevkle yerken bir bağırışla irkildim. 

- Laaan! Gel buraya! Şerefsiz seni! Napıyım lan ben seni şimdi ha!? Oğlum lan niye hırsızlık yapıyosun isteseydin verirdim! 
- Abi bırak abi nolur abi 
- Kaybol lan it! 

Kulağından yakaladığı küçük çocuğu hırpalıyordu Caner. Dondurma çalarken yakalanmıştı çocuk. Elimde eriyen dondurma kursağımda takıldı kaldı. Gözümde çocuğun yaşadıkları, kulağımda isteseydin verirdim neden hırsızlık yapıyorsun yalanıyla evin yolunu tuttum. 

Zalim bir dünyaydı. Acaba gerçekten çalmayıp isteseydi verecek miydi Caner? Acaba benden isteseydi verecek miydim yeni aldığım portakallı kornetimi. Sanırım hayır. Çünkü, bencillik odaklı, para odaklı, makam, mevki odaklı bir toplumda yetişiyorduk. Paylaşmayı, kardeşliği, samimiyeti unutuyorduk. 

Caner battı. Okul servisi işine girdi. Başarılı bir girişimci olduğunu söylemiştik. Yeğenlerini de yanına alarak iyi paralar kazandı. Ben de artık takdirden teşekküre ve sonra da zayıfsız sınıf geçmeye başlamıştım. Kim bilir belki de annemin istediği gibi bir girişimci olacaktım...


















15 Eylül 2015 Salı

SANIRIM ÖZGÜRÜM


Önsöz

Yazmaya küstükten sonra aklıma gelen binlerce düşünceyi nasıl yaktığımı, kaleme ve kağıda nasıl ihanet ettiğimi, bana zulmettiğini düşündüğüm kadere nasıl isyan ettiğimi anlatmayacağım. Sustum. Hep sustum. Konuştuğumu sananlar yanıldılar. Eğlendiğimi sananlar aldandılar. Acı, kahır ve isyan yüreğimin, ruhumun en derinlerinde kendini hep hatırlattı. Ve sonunda yaz dedi, anlat, paylaş yaşadıklarını, gördüklerini, duyduklarını. Ne biliyorsan paylaş. Kim bilir bir gören olur, bir anlayan olur da belki yolunu bulur. Bunu görmek de seni mutlu eder zaten. Pekala dedim bende, başlıyorum öyleyse...

Karartı

Bir yatak odası bir oturma odasından ibaret bir evdi. Hayal meyal hatırlıyorum, tuvalette yıkanırdık. Küçük bir dünyamız vardı. En büyük eğlencemiz hep beraber izlediğimiz TV programlarıydı. 

Kardeşim ve ben oturma odasındaki çekyatlarda uyurduk. Bir gece aniden uyandım. Yatağının başucunda kardeşim bana doğru bakıyor ve gülümsüyordu. Karanlıkta çok zor seçebiliyordum hareketlerini. Beni yanına çağırdığında garip bir korku sardı içimi. Yavaşça yanına gittim, bir anda boğazıma sarıldı. Kuvvetli kollarından kurtulabilmek için bir süre mücadele ettim. Beni pencerenin önündeki koltuğa kadar sürükledi. Nefes almakta zorlanıyordum. Çok kuvvetliydi. Zaten yaşça da benden büyüktü. Ondan kurtulmanın imkansız olduğunu düşünüp kollarımı iki yana bıraktığımda, kardeşimin yatakta uyuyor olduğunu gördüm. Ve boğazımdaki eller yavaşça çekildi. Kardeşim sandığım karartı sakin bir şekilde odadan çıkarken, arkasından gittim. Dış kapının önünde durdu, bana döndü yüzünü ve gülümseyerek uzaklaştı. 

Borç Batağı

- Alo, merhabalar ben satılık eşya ilanınız için arıyorum. 
- Evet, buyurun.
- Şey, acaba sadece bulaşık makinesini almak istesem şey yapabiliyor musunuz yani sadece bulaşık makinesini alabilir miyim? 

Banka kredisi, kredi kartı ekstreleri, ev kirası, gecikmiş aidatlar, faturalar ve işsizlik. Nasıl çıkacağım bu işin içerisinden diye düşünürken eşyaları satmaya karar verdim. Bir liranın hesabını yaptığım sırada telefondaki kadın 10 bin liraya aldığım beyaz eşyalarımdan sadece bulaşık makinesini istiyordu. Takımı bozarsam fiyat düşecek diye düşünüp;

- Hayır hanımefendi eşyaları ya toplu halde ya da takım olarak satıyorum. 
- Ay öyle mi, tüh yani aslında çok ihtiyacım var ama bir şey yapamaz mısınız yani benim için? 

Of Allah'ım kim bu kadın, kimsin ki senin için bir şey yapayım çattık yahu, ulan zaten herkes anamı soruyor beni umursayan yok diye söylendim durdum telefonu kapattıktan sonra. 

- Üzgünüm efendim. Hoşça kalın. 

Karnım da acıktı. Dünden kalan çorbayı ısıtıp iş aramaya devam edeyim bari. Mutfağın hali de içler acısı. Tezgah yağ içinde, yığınla kirli bulaşık var. Neredeyim ben, ne yapıyorum burada aklımı yitirmek üzereyim. Neyse tamam toparlanmalıyım evet evet kendime gelmem lazım böyle olmaz. 

Çorbamda mis gibi lezzetli olmuş. Ulan ne zaman eve bir misafir davet etsem, iğrenç olursun. Kendim için yaptığımda yediğim en lezzetli yemek olursun. Seni de anlamıyorum çorba! Telefon çalıyor yine, ağız tadıyla yemek yiyemedim haftalardır. İnsan en kötü şartlarda bile, yemek yerken rahatsız edilmek istemiyor. Aman neyse cevap vereyim de şuna zaten nefret ediyorum şu melodiyi duymaktan. Özellikle borçluyken pek bir sevimsiz çalıyor. 

- Efendim. 
- Üstat ne yaptın yahu?

Oof of! Emlakçı Güntekin. Evi kiralarken bana kefil oldu diye her hafta en az 3 gün arar. Aslında bana kefil olmamıştı. İşime kefil olmuştu. Tanımaz etmez beni, evi kiralamadan ona göre en önemli bilgi yaptığım işti ki bu şekilde ödemelerde sıkıntı olup olamayacağını kestirecekti. İyi giyiniyordum, diksiyonum düzgündü ve konuşurken güven veriyordum karşımdakine. Bir ayakkabı firmasında satınalmacıydım altı üstü. Ev sahibinin aslında bekara ev vermediğinden, ödemeler konusunda çok titiz olduğundan bahsetti durdu evi gezdirirken. Ama neyse ki beni beğendiğini ve kefil olacağını söyledi. Ev sahibini hiç görmedim. Sonraları acaba ev sahibi bu herifti de benden emlakçı komisyonu koparabilmek için emlakçıyı mı oynuyor diye düşünmedim değil. Ancak olan olmuştu artık. Eve yerleşmem bir haftamı aldı, ev temizliği, eşyaların taşınması, abonelikler derken en sonunda yeni daireme yerleşmiştim. Neyse uzatmadan konumuza dönelim. 

- Ha iyiyim ağabey sen nasılsın? 
- Hamdolsun be koşturmaya devam işte. 
- İyi iyi bu yaşta bu enerji imreniyorum vallahi yalan yok, maşallahın var. 

Bu adam altmış yaşlarında, eski İstanbullu, zamanın hızlılarından. Emekli olduktan sonra hacca gitmiş namaza falan başlamış ama hala bakımlı ve iyi giyimlidir. Böyle tipleri iyi bilirim, bir iki tatlı söz duyunca pek mutlu olurlar. Zor durumdaysan yardımcı olmazlar ama en azından idare ederler. Zaten benimde ihtiyacım olan beni idare etmesi olduğu için her konuşmamızda muhakkak onun ne kadar dinç ne kadar yakışıklı olduğuna değinirim. 

- Hahah yok be evlat bizden geçti artık. Ya bak ne diyeceğim, geçen sizin kapıcı aradı beni aidatlarla ilgili. Hayırdır ağabey bir sorun mu var? 
- Ha aidatlar, biliyorum yahu onu o şey değil halledeceğim ikisini bir kapatacağım onları bu ayın on beşinde. 
- He iyi, aman ağabey biliyorsun ev sahibi çok titiz bu konularda zaten kapıcıyı da tembihlemiştim bir sorun olursa ilk beni arasın diye. 
- Yok ağabey herhangi bir sorun yok, geçen ay maaşlar biraz geç yattı. O yüzden gecikti. Sıkıntı yok yani. 
- Tamam canımcığım oldu o zaman öperim gözlerinden. 
- Sağol sağol ağabey eyvallah. 

Bu adamın hacılığı da bir garip. Aman neyse ben çorbamı içeyim. Buz gibi olmuş, içemem artık. Kalk oğlum kalk duşunu falan al hazırlan annene git, hem sıcak bir şeyler yersin hem de biraz uzaklaşırsın viraneden. 

(Devam edecek...)