27 Haziran 2012 Çarşamba

Yol Verenleriniz Çok Olsun


Merhaba güzel insanlar. Uzunca bir süredir yazmak istediğim fakat vakit bulup da yazamadığım bir konu. Trafikte yol isteyen makam araçları. 

Bu araçların çoğu aslında sivil araçlar. Ya kornası farklı ya tepesinde lambası var. Bunları kullanarak senden yol ister ve önüne geçer. Saatlerce trafikte kaldığın bir anda en sinir bozucu durumdur. Bugüne kadar kimsenin gülerek 'ah tabi canım buyurun lütfen geçin, sizin mutlaka önemli bir işiniz vardır' diyenine denk gelmedim. Aksine küfür ederler. Fakat yine de yol verirler.

Babamla eve döndüğüm günlerden birinde, yaklaşık bir saat trafikte takılmışken, arkalardan 'dat,dat, da da dat dat' şeklinde bir melodiyle yanaşan bir aracı fark ettim. Ve tabi önünde duran ve onlara yol vermeyen 'ensesi kalına benzeyen' bir ağabeyi. Bir kaç kez daha kornaya basılmasına rağmen arkadaki araca yol vermemekte ısrarlı ağabeye bir selam çaktım. Bunu gören babam, 'ya ne yapıyorsun oğlum başına iş alacaksın' demesin mi? O anda yanımdaki adamın babam olmadığını bir başka vatandaş olduğunu hayal ettim...
Önce sol dirseğimle sağ elmacık kemiğine vuruyorum. Yaşadığı şoku atlatamadan burnuna bir sağ yumruk. Kanlar içinde kalan yüzüne bir iki kroşeyle birlikte ensesinden tutup direksiyona bir kaç kez daha vurduktan sonra afiyetle arabadan iniyorum. Bir vatandaşı daha düzeltmenin haklı gururu...

- Hep bu korkaklığınız yüzünden geldik bu hale. Bu ülkenin bugünkü durumunun sorumluları sizlersiniz. En pahalı benzinle araç kullanan, en pahalı toplu ulaşımı kullanan, en çok vergiyi vermesine rağmen susan sizler yüzünden bu ülke güçlü bir ülke değil.

- Ya önemli bir göreve gidiyorsa?

- Önemli bir göreve gitmediğini sen de biliyorsun. Nedense hep işe gidiş saatlerinde ve dönüş saatlerinde gidiyorlar önemli görevlerine. Acil bir durum olsa bu yolun bu saatlerde yoğun trafik altında olduğunu bildiklerinden alternatif yolları tercih ederler. Kaldı ki, önemli bir görev için mutlaka bir polis aracı eskortluk eder.

Sohbet bu şekilde sonlanırken kendi aracım olduğunda bu araçlara yol vermeyeceğimin sözünü verdim kendime. Bir ambulans değil, itfaiye değil, polis veya zabıta aracı değil, hatta ve hatta bir Alex bile değil bu araçlar. O halde neden yol vereyim. Gayet basit bir yöntemle aracımın tepesine lamba koyup, kornamın sesini değiştirebiliyorsam, bu halde beni gören trafik polisi yolumu kesip benimle ilgili işlem yapmaya korkuyorsa, sonuç olarak eğer gerçekten önemli biriysem kendisini Şırnak'ta bulabilirse, o zaman bu sivil araçlara neden yol vereyim?

Bir makam aracının içinde Belediye Başkanını düşünsenize trafikte takılmış kalmış. Kimseden yol istemeden o trafikte vatandaş gibi sıkıntı çekse ve bu problemin bir an önce çözülmesi için kolları sıvasa ne güzel olmaz mı? Olur elbette ama adamcağız trafiğe takılmıyor ki hiç, bütün yollar ona açık. Böyle yöneticilik olursa sen neyin çözümünü bekliyorsun? Senin ülkenin çağdaş medeniyetler seviyesine yükselemeyişinin sebebi bu anlayış eksikliği değil mi? Neden Avrupa ülkelerine gidenlerin veya Amerika'ya veya Kanada'ya gidenlerin hepsinden aynı şeyleri duyuyorsun? 'Adamlar yapmış abi'
Adamların bir şey yaptığı yok kardeşim. Karşılıklı bir güven ilişkisi var halkla yönetici arasında. Elbette bir iki münferit denilebilecek olumsuz olayla karşılaşıyorlar. Yolsuzluk, seks skandalı vb. olaylar. Fakat kendi ülkene dönüp baktığında münferit olaylar olarak adlandırılan 'dürüst başkan, yolsuzluk, hırsızlık yok, varsa yoksa halkına hizmet' gibi tanımlamalar olunca haliyle hayranlıkla bakıyorsun o gelişmiş ülkelere ve insanlarına.

İşin bir garip boyutu da, her fırsatta başına 'namazında niyazında' başkan veya yönetici isteyen vatandaşın, bu adaletsizliğe göz yumması. 'Anam babam sana feda olsun ya Resulallah' diyenlerin, Resulallah'ın hayatından çok çok uzaklarda olması. O değil miydi ki, kızım Fatıma bile hırsızlık edecek olsa elini keserim diyerek adaletin gerçek ölçülerini belirlemiş olan? O halde sen bu haksızlıklara, bu zulümlere göz yumarken, aman beni yöneten namazında niyazında olsun, aman efendim Said-i Nursi Atatürk'e yazdığı mektubunda demiş ki, 'bu halk başında namaz kılan yönetici ister' dersen ben de sana;




olmaz olsun böyle halk derim.

Her şeye rağmen umudumu korumama sebep olan gençliğimiz, sağa sola bölünmeden 'ortak bir anlayışta' birleşebilirlerse, bu ülke işte o zaman yaşanacak bir ülke haline gelir. Ve buraya gelen az gelişmiş ülkelerin vatandaşları 'adamlar yapmış abi' derler. Ve işte o zaman sen gelişmiş ülkeler seviyesinde bulunabilirsin ve sözünün bir geçerliliği olur. Mavi Marmara tokadı yemezsin, Suriye'yle savaşa zorlanmazsın, içeride terörü bitirirsin. Denge siyasetini bir kenara bırakıp dünyayı adil yönetme konusunda öncü olabilirsin. Ama bu şekilde devam ederse, yediden yetmişe televizyon karşısında büyülendiği, eğlence adına yapılan sapık partilerde aktif rol aldığı adeta narkoz verilmiş gibi toplumsal bir tepkinin verilmediği bir şekilde devam ederse, yarın bu tepkiyi veren düşmanlar olabilir ve sen karşılık bile veremeden teslim olursun.

Ebediyete kadar layık olduğu gibi ayakta kalman dileğiyle,
Hoşçakal sevgili ülkem...

























Hiç yorum yok: