15 Eylül 2015 Salı

SANIRIM ÖZGÜRÜM


Önsöz

Yazmaya küstükten sonra aklıma gelen binlerce düşünceyi nasıl yaktığımı, kaleme ve kağıda nasıl ihanet ettiğimi, bana zulmettiğini düşündüğüm kadere nasıl isyan ettiğimi anlatmayacağım. Sustum. Hep sustum. Konuştuğumu sananlar yanıldılar. Eğlendiğimi sananlar aldandılar. Acı, kahır ve isyan yüreğimin, ruhumun en derinlerinde kendini hep hatırlattı. Ve sonunda yaz dedi, anlat, paylaş yaşadıklarını, gördüklerini, duyduklarını. Ne biliyorsan paylaş. Kim bilir bir gören olur, bir anlayan olur da belki yolunu bulur. Bunu görmek de seni mutlu eder zaten. Pekala dedim bende, başlıyorum öyleyse...

Karartı

Bir yatak odası bir oturma odasından ibaret bir evdi. Hayal meyal hatırlıyorum, tuvalette yıkanırdık. Küçük bir dünyamız vardı. En büyük eğlencemiz hep beraber izlediğimiz TV programlarıydı. 

Kardeşim ve ben oturma odasındaki çekyatlarda uyurduk. Bir gece aniden uyandım. Yatağının başucunda kardeşim bana doğru bakıyor ve gülümsüyordu. Karanlıkta çok zor seçebiliyordum hareketlerini. Beni yanına çağırdığında garip bir korku sardı içimi. Yavaşça yanına gittim, bir anda boğazıma sarıldı. Kuvvetli kollarından kurtulabilmek için bir süre mücadele ettim. Beni pencerenin önündeki koltuğa kadar sürükledi. Nefes almakta zorlanıyordum. Çok kuvvetliydi. Zaten yaşça da benden büyüktü. Ondan kurtulmanın imkansız olduğunu düşünüp kollarımı iki yana bıraktığımda, kardeşimin yatakta uyuyor olduğunu gördüm. Ve boğazımdaki eller yavaşça çekildi. Kardeşim sandığım karartı sakin bir şekilde odadan çıkarken, arkasından gittim. Dış kapının önünde durdu, bana döndü yüzünü ve gülümseyerek uzaklaştı. 

Borç Batağı

- Alo, merhabalar ben satılık eşya ilanınız için arıyorum. 
- Evet, buyurun.
- Şey, acaba sadece bulaşık makinesini almak istesem şey yapabiliyor musunuz yani sadece bulaşık makinesini alabilir miyim? 

Banka kredisi, kredi kartı ekstreleri, ev kirası, gecikmiş aidatlar, faturalar ve işsizlik. Nasıl çıkacağım bu işin içerisinden diye düşünürken eşyaları satmaya karar verdim. Bir liranın hesabını yaptığım sırada telefondaki kadın 10 bin liraya aldığım beyaz eşyalarımdan sadece bulaşık makinesini istiyordu. Takımı bozarsam fiyat düşecek diye düşünüp;

- Hayır hanımefendi eşyaları ya toplu halde ya da takım olarak satıyorum. 
- Ay öyle mi, tüh yani aslında çok ihtiyacım var ama bir şey yapamaz mısınız yani benim için? 

Of Allah'ım kim bu kadın, kimsin ki senin için bir şey yapayım çattık yahu, ulan zaten herkes anamı soruyor beni umursayan yok diye söylendim durdum telefonu kapattıktan sonra. 

- Üzgünüm efendim. Hoşça kalın. 

Karnım da acıktı. Dünden kalan çorbayı ısıtıp iş aramaya devam edeyim bari. Mutfağın hali de içler acısı. Tezgah yağ içinde, yığınla kirli bulaşık var. Neredeyim ben, ne yapıyorum burada aklımı yitirmek üzereyim. Neyse tamam toparlanmalıyım evet evet kendime gelmem lazım böyle olmaz. 

Çorbamda mis gibi lezzetli olmuş. Ulan ne zaman eve bir misafir davet etsem, iğrenç olursun. Kendim için yaptığımda yediğim en lezzetli yemek olursun. Seni de anlamıyorum çorba! Telefon çalıyor yine, ağız tadıyla yemek yiyemedim haftalardır. İnsan en kötü şartlarda bile, yemek yerken rahatsız edilmek istemiyor. Aman neyse cevap vereyim de şuna zaten nefret ediyorum şu melodiyi duymaktan. Özellikle borçluyken pek bir sevimsiz çalıyor. 

- Efendim. 
- Üstat ne yaptın yahu?

Oof of! Emlakçı Güntekin. Evi kiralarken bana kefil oldu diye her hafta en az 3 gün arar. Aslında bana kefil olmamıştı. İşime kefil olmuştu. Tanımaz etmez beni, evi kiralamadan ona göre en önemli bilgi yaptığım işti ki bu şekilde ödemelerde sıkıntı olup olamayacağını kestirecekti. İyi giyiniyordum, diksiyonum düzgündü ve konuşurken güven veriyordum karşımdakine. Bir ayakkabı firmasında satınalmacıydım altı üstü. Ev sahibinin aslında bekara ev vermediğinden, ödemeler konusunda çok titiz olduğundan bahsetti durdu evi gezdirirken. Ama neyse ki beni beğendiğini ve kefil olacağını söyledi. Ev sahibini hiç görmedim. Sonraları acaba ev sahibi bu herifti de benden emlakçı komisyonu koparabilmek için emlakçıyı mı oynuyor diye düşünmedim değil. Ancak olan olmuştu artık. Eve yerleşmem bir haftamı aldı, ev temizliği, eşyaların taşınması, abonelikler derken en sonunda yeni daireme yerleşmiştim. Neyse uzatmadan konumuza dönelim. 

- Ha iyiyim ağabey sen nasılsın? 
- Hamdolsun be koşturmaya devam işte. 
- İyi iyi bu yaşta bu enerji imreniyorum vallahi yalan yok, maşallahın var. 

Bu adam altmış yaşlarında, eski İstanbullu, zamanın hızlılarından. Emekli olduktan sonra hacca gitmiş namaza falan başlamış ama hala bakımlı ve iyi giyimlidir. Böyle tipleri iyi bilirim, bir iki tatlı söz duyunca pek mutlu olurlar. Zor durumdaysan yardımcı olmazlar ama en azından idare ederler. Zaten benimde ihtiyacım olan beni idare etmesi olduğu için her konuşmamızda muhakkak onun ne kadar dinç ne kadar yakışıklı olduğuna değinirim. 

- Hahah yok be evlat bizden geçti artık. Ya bak ne diyeceğim, geçen sizin kapıcı aradı beni aidatlarla ilgili. Hayırdır ağabey bir sorun mu var? 
- Ha aidatlar, biliyorum yahu onu o şey değil halledeceğim ikisini bir kapatacağım onları bu ayın on beşinde. 
- He iyi, aman ağabey biliyorsun ev sahibi çok titiz bu konularda zaten kapıcıyı da tembihlemiştim bir sorun olursa ilk beni arasın diye. 
- Yok ağabey herhangi bir sorun yok, geçen ay maaşlar biraz geç yattı. O yüzden gecikti. Sıkıntı yok yani. 
- Tamam canımcığım oldu o zaman öperim gözlerinden. 
- Sağol sağol ağabey eyvallah. 

Bu adamın hacılığı da bir garip. Aman neyse ben çorbamı içeyim. Buz gibi olmuş, içemem artık. Kalk oğlum kalk duşunu falan al hazırlan annene git, hem sıcak bir şeyler yersin hem de biraz uzaklaşırsın viraneden. 

(Devam edecek...) 

Hiç yorum yok: